Quantcast
Channel: Yeni Hayat / Neues Leben

“ Min Dit” ( Ben gördüm) filmine büyük ilgi

$
0
0

Seebrücke, Lichwerk, Kamera sineması, DİDF Bielefeld ve  Initiative für Frieden und Hoffnung in Kurdistan ile ortaklaşa organize edilen   “ Min Dit” ( Ben gördüm) filmi bir kez daha seyirciyle buluştu. Bielefeld Kamera sinemasında gösterilen filme yerli  ve göçmen sinemaseverler büyük ilgi gösterdi.   2009 yapımı olan sinema filmi, Türkiye’de 2 Nisan 2010 tarihinde vizyona girdi. Filmin öyküsünü Evrim Alataş ile Miraz Bezar yazdı; senaryo ve yönetmenliğini ise Miraz Bezar üstlendi. Fatih Akın’nın desteklediği  „Min Dit“, Diyarbakır’da çatışmaların olduğu bir dönemde anne ve babasını kaybeden iki çocuğun dünyasını konu alıyor. Film sonrası yönetmen Miraz Bezar’la  film üzerine bir sohbet gerçekleşti. Yoğun ilgi gören film, biletlerin tükenmesi üzerine birçok sinemasever filmi izleyemeden kapıdan dönmek zorunda kaldı.  (Yeni Hayat / Bielefeld)

 

 


Steinmeier’in çok amaçlı Türkiye ziyareti pazartesi başlıyor

$
0
0

Yücel ÖZDEMİR / Köln

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, pazartesi günü üç günlük Türkiye ziyaretine başlıyor. İstanbul’da Türkiye’den Almanya’ya 1961’de başlayan işçi göçünün trenle ilk başlangıç durağı olan Sirkeci Garı’nı ziyaretle başlayacak gezinin ikinci durağı Gaziantep, üçüncü durağı ise Ankara’daki resmi temaslar olacak. 17 Kasım’da Berlin’i ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Steinmeier ile de görüşerek Türkiye’ye davet etmişti.

Alman Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde ziyaretle ilgili yapılan resmi açıklamada, ziyaret kapsamında Türk-Alman diplomatik görüşmelerinin başlamasının 100. yılına dikkat çekilerek, her iki ülke arasındaki dostluk bağlarının güçlü olduğuna işaret edildi. Konu ziyaret sırasında da işlenecek.

Her iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin tarihi elbette 100 yılla sınırlı değil. Dahası en yoğun ilişkiler her iki ülkenin birlikte aynı cephede girdiği Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında yaşanıyor. 1871’de Alman İmparatorluğunun kurulması, Otto von Bismark’ın başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikle emperyalist yayılma politikalarına hız veren Almanya, bu çerçevede Osmanlı İmparatorluğu ile ekonomik, askeri, diplomatik ilişkileri derinleştirdi. Kayzer II. Wilhelm’in iki kez İstanbul’a yaptığı ziyaret bu bakımdan önemli. Böylece sağlanan derinleşme sayesinde Almanya, Osmanlı’yı kendi emperyalist çıkarları için Birinci Dünya Savaşı’nın içine çekti.

100 YILA DAYANARAK GÜVEN TAZELEME ÇABASI

Pek çok düzlemde her iki ülkenin “silah arkadaşı” olduğuna yapılan göndermeler asıl olarak bu yıllara dayanıyor. İki ülkenin savaştan yenilgiyle çıkmasıyla birlikte galip devletler, ilişkilerin kesilmesine, Türkiye’deki bütün Almanların ülkelerine dönmesine karar veriyor. Böylece iki mağlup “silah arkadaşı”nın diplomatik ilişkileri resmi olarak 3 Mart 1924’e kadar kesik kalıyor. Savaştan sonra Almanya’da gerçekleşen Kasım Devrimi’yle Weimar Cumhuriyeti, Anadolu’da ise Kurtuluş Savaşı’yla Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor.

3 Mart 1924’teki Alman-Türk Dostluk Antlaşması bu iki genç cumhuriyet arasında diplomatik ilişkilerin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Öncesi yok sayılarak 100. yıl vesilesiyle yeniden güven tazeleme hedefleniyor. Bu vesileyle söylenecekler aynı zamanda son 20 yıl içinde inişli çıkışlı süren ilişkilere yeni bir ivme kazandırmayı amaçlıyor. Belirtmek gerekiyor ki, faşist Hitler’in iktidarda olduğu 1933-45 yılları arasında da Türkiye’nin Almanya ile ekonomik ve ticari ilişkileri güçlenerek kesintisiz şekilde devam etti. Buna rağmen Hitler faşizminden kaçarak Türkiye’ye sığınan Alman aydınları ve bilim insanları olmuştu ve onlar da bu ziyaret sırasında onurlandırılacak.

Doğrusu, dünyanın içinden geçtiği gerilimli dönem Almanya ve Türkiye’yi yeniden birbirine muhtaç etmiş görünüyor. Bunu en iyi bilenlerden birisi de ziyaretin ana aktörü durumundaki Cumhurbaşkanı Steinmeier Gerhard Schröder’in başbakanlık yaptığı yıllarda (1999-2005) “Başbakanlık Dairesi başkanı” olarak görev yapan Steinmeier, iki dönem (2005-2009 ve 2013-2017) dışişleri bakanlığı yaptı. Bu nedenle dış politika eksenindeki gelişmeleri yakından takip ediyor. 2017’den beridir de cumhurbaşkanlığı görevini yürütüyor.

HAMAS, NATO, AB…

Erdoğan son Berlin ziyaretinde, kamuoyundaki bütün baskılara rağmen Hamas’ı “terör örgütü” olarak görmediğini ifade ederken, Almanya’yı da İsrail’e verdiği destek nedeniyle eleştirmişti. Almanya tarafı da İsrail’in varlığının tartışılmaz olduğunu belirterek, Hamas’ı sert bir şekilde kınamıştı. İsrail ve Hamas konusunda taban tabana zıt görüşlere sahip Erdoğan ve Steinmeier buna rağmen tansiyonu yükseltmemeye özel önem vermişti. Dahası, Erdoğan ziyaret kapsamında Almanya’nın da üreticileri arasında olduğu Eurofighter savaş uçağını almak istediklerini söylemişti.

Ekonomideki gelişmeler ve bölgedeki gerilim nedeniyle NATO, AB, Almanya ve ABD ile ilişkilere büyük önem veren Erdoğan, dengeyi koruma gayreti içinde olmaya devam edecek. Almanya da bölgede Türkiye’ye verdiği stratejik önem nedeniyle her şeye rağmen ilişkileri bozmamadan yana. Geçen hafta Brüksel’de yapılan AB zirvesinde Türkiye’ye yüklenen “stratejik ortak” misyonunun arkasında da Almanya’nın olduğu söylenebilir.

ERMENİ TEHCİRİ YIL DÖNÜMÜNDE ZİYARET

Steinmeier’in Erdoğan’la görüşeceği 24 Nisan aynı zamanda 1915’teki Ermeni Tehciri’nin 109. yılı. Almanya’nın resmi olarak kabul ettiği soykırımda, dönemin Alman İmparatorluğu’nun rolü de çok fazla. Denilebilir ki, dönemin Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra en fazla Almanya’nın sorumluluğu bulunuyor. Her iki ülke arasındaki tarihsel ilişkiler hatırlanırken bundan söz etmemek, tarihsel gerçekleri halının altında gizlemekten başka bir şey değil.

DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARINDAN ÇOK, ALMAN FİRMALARININ YATIRIMI ÖNEMLİ

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’in ziyareti sırasında her iki ülke arasındaki ekonomik, siyasi, kültürel ilişkilerin geliştirilmesine vurgu öne çıkacak. Ziyaretin İstanbul ayağında özellikle bu konuda dikkat çekici görüşmeler olacak. Sirkeci Garı ziyareti sırasında Almanya’ya yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin iki ülke ilişkileri açısından büyük bir önem taşıdığına dikkat çekmesi bekleniyor.

Boğaz’da Alman işveren grubuyla yapılacak tur, DHL Express’in İstanbul Havaalanındaki merkezine ziyaret ve Tarabya Kültür Akademisindeki tören iki ülke arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilere dikkat çekilecek. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle yapılacak görüşmelerde ise insan hakları ihlallerine ve demokrasiye vurgu yapılacak. Böylece ülke içinden otoriter rejime verilen destek yönünde gelen eleştiriler de hafifletilmiş olacak. Ancak bunların Erdoğan’ı rahatsız etmemesine özen gösterecek. Zira ziyaretin sonucunda Steinmeier için önemli olan Almanya’nın ve Alman sermayesinin Türkiye’deki çıkarları olacak.

Dünya silahlanmada rekor üzerine rekor kırıyor

$
0
0

YÜCEL ÖZDEMİR / Köln

Dünya genelinde yaşanan emperyalist paylaşım mücadelesi silahlanma rekorlarının kırılmasına yol açıyor. Stockholm Barış Araştırmalar Enstitüsü (Spiri) tarafından yayınlanan verilere göre 2023’de dünya genelinde askeri harcamalara toplam 2,44 trilyon dolar ayrıldı. 2022’de bu miktar 2,2 trilyon dolar idi. Bir yıl içinde artış 200 milyar dolar ile yüzde 6,8 oldu. Spiri tarafından silahlanmaya dair verilerin tutulduğu 1969’dan bu yana en yüksek düzey olan askeri harcamalara rekor düzeydeki bütçe ayırma aynı zamanda dünya genelinde savaş silahlanma ve savaşların devam edeceği anlamına geliyor. Halen dünya genelinde 58 savaş devam ediyor.

Spiri tarafından açıklanan verilere göre, dünya genelinde silahlanmaya 916 milyar ile ABD başı çekerken onu 296 milyar ile Çin, 109 milyar ile Rusya, 83,6 milyar ile Hindistan ve 75,8 milyar dolar ile Suudi Arabistan takip ediyor. Bu beş ülkenin silahlanmaya ayırdığı bütçe dünya genelindeki toplam harcamaların yüzde 61’ine denk düşüyor. En fazla bütçe ise yüzde 37 ile ABD’ye ait.

Bu beş ülkeyi İngiltere, Almanya, Ukrayna, Fransa ve Japonya takip ediyor. Bunlar da eklendiğinde dünya genelindeki askeri harcamaların yüzde 74’ü bu 10 ülke yapıyor.

Savaş halindeki Rusya ve Ukrayna’nın askeri harcamaları alabildiğince arttırdığı raporda görülüyor. Rusya’nın askeri harcamalara ayırdığı bütçe 2023’te 2022’ye göre yüzde 24, Ukrayna’nın ayırdığı yüzde 51 arttı. Ukrayna dışarıdan yapılan askeri yardımların yanı sıra gayri safi milli hasılasının yüzde 58’ini savaş nedeniyle askeri harcamalara ayırmak durumunda. Bu da savaşın ülkeye büyük bir yıkım getirdiğini bir kez daha gösteriyor. Rusya’nın toplam gayri safi milli hasıladan askeri harcamalar için ayırdığı bütçe ise yüzde 5,9.

Son yıllarda askeri harcamalarını hızla arttıran ülkeler arasında yer alan Almanya’nın 2023’te silahlanmaya ayırdığı toplam bütçe 66,8 milyar dolara kadar çıktı. 2022’ye göre yüzde 9’luk artışa denk gelen mu miktar 2014 ile kıyaslandığında ise yüzde 48 artışa denk geliyor.

Genel olarak NATO üyesi ülkelerin silahlandığı dikkat çekiyor. NATO tarafından dayatılan yüzde 2 şartı kapsamında geçen yıl Yunanistan, Romanya ve İtalya’nın dışındaki bütün ittifak üyeleri askeri harcamalarını artırdı.

2023’de dünya çapında yapılan askeri harcamaların yarısından fazlasını (yüzde 55) NATO üyesi ülkeler yaptı. NATO içinde ABD’nin yaptığı harcamalar ise yüzde 68’e tekabül ediyor. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri arasında askeri harcamaları artıranların sayısı epey fazla. Polonya 2022’ye kıyasla 2023’te yüzde 75 daha fazla, 31,6 milyar dolar, harcama yaparak en çok harcama yapanlar arasında 14. sırada yer aldı. Tüm Afrika kıtası geçen yıl askeri harcamalar için 51.6 milyar dolar harcadı; bu rakam Almanya’dan 15 milyar dolar daha az.

İSRAİL VE İRAN’IN ASKERİ HARCAMALARI

Gerilim içinde olan İsrail ve İran’ın askeri harcamalarında da Spiri’nin raporunda yer alıyor.

İsrail 27,5 milyar dolarla dünya genelinde askeri harcamalara en fazla bütçe ayıran 15. ülke durumunda. İsrail’in askeri harcamaları Gazze savaşının da etkisiyle 2022’ye göre yüzde 24 arttı. İran’ın askeri harcamaları ise İran’da göre çok daha az. İran 2023’te toplam 10,3 milyar dolar ayırırken dünya sıralamasına ise geçen yıla göre yedi basamak yükselerek 26. oldu. İran’ın askeri harcamaları 2022’ye göre çok fazla artmadı. Ancak son İsrail ile yaşadığı çatışma ve gerilim nedeniyle bu yıl içinde bütçedeki payı artırması bekleniyor.

KONTROLSÜZ “ETKİ TEPKİ SARMALI”

Dünyadaki aşırı silahlanma halen devam eden savaşlara yenilerinin ekleneceğinin de habercisi. Zira özellikle NATO şemsiyesi altındaki batılı emperyalist devletler askeri güçlerini va kapasitelerini arttırıyor.

Sipri Askeri Harcamalar ve Silah Üretimi Programı’nın baş araştırmacısı Nan Tian, Almanya’da yayınlanan Süddeutsche Zeitung‚a yaptığı açıklamada, dünyadaki barış ve güvenliğin her bakımdan kötüye gittiğine dikkat çekerek, 2009’dan bu yana öngörülmez bir sürecin yaşandığına işaret ediyor. Tian, değişken jeopolitik durum göz önüne alındığında, devletler silahlanma yarışıyla kontrol edilemez bir „etki-tepki sarmalı“ riski taşıdığına dikkat çekiyor. İran ile İsrail arasında yaşanan son gelişmeler de bunun örneği olarak gösterildi.


TÜRKİYE’NİN ASKERİ HARCAMALARI DA ARTIYOR

Son yıllarda silahlanma sanayisini güçlendiren Türkiye’de askeri harcamalarını 2023’de 2022’e göre önemli oranda arttırdı. Spiri’nin verilerine göre Türkiye 2023’te toplam 15,8 milyar dolar askeri harcamalara ayırırken 2022’ye göre yüzde 37 artış sağlandı. Türkiye’nin askeri harcamaları 204’de göre ise yüzde 59 arttı. Türkiye’nin askeri harcamalarının GSYİH’sına oranı 2014’te yüzde 1,9 iken bu oran yüzde 0,4’lük düşüşle 2023’te yüzde 1,5  oldu.

AfD AP liste başı adayı Krah’ın çalışanı Çin’e ajanlık yaptığı için tutuklandı

$
0
0

Almanya’da federal Savcılık aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Avrupa Parlamentosu (AP) liste başı adayı Maximilian Krah’ın bir çalışanını Çin için ajanlık yaptığı için tutukladı. Die Zeit gazetesinin internet sitesinde yer alan habere göre 43 yaşındaki Çin doğumlu Jian G.’nin yıllardan beri Çin istihbarat örgütü için ajanlık yaptığı Almanya’daki güvenlik birimleri tarafından tespit edildi.

Alman vatandaşı olan G.’nin Almanya’da üniversite okuduğu sonra da işveren olarak Almanya’da aktif çalışmalar yaptığına dikkat çekilerek, 2019’da AP’ye seçilen Krah’ın Brüksel’deki ekibe aldığı ifade edildi. Kısa bir süre sonra ise Krah’a Çin’e yaptığı ziyarette eşlik etti. Alman güvenlik birimleri G.’nin en geç bu tarihten itibaren Çin istihbaratı hesabına çalışmaya başladığını ileri sürüyor. G.’nin Almanya’da sürgünde yaşayan Çinli muhalifler hakkında bilgiler toplayarak istihbarat ilettiği ileri sürülüyor. Yine AP’deki çalışmaları konusunda da Çin’i bilgilendirmekle suçlanıyor.

Die Zeit’te yer alan habere göre Jian G. 10 yıldan fazla bir süre önce Alman güvenlik birimlerine ajanlık başvurusunda bulunmuş. Ancak bu başvurusu Çin devleti lehine çalışma yapmak istediği olarak ele alınarak reddedilmiş.

Çin devletinin Tayvan politikasına tam destek veren G.’nin aynı zamanda bir çok Çinli muhalifler görüşmeler yapması kuşkuların oluşmasına yol açmış. Çinli muhaliflerin kurduğu bir grupta genel sekreterlik görevinde de bulunan G. Eşiyle birlikte Brüksel’in yanı sıra Dresden’de yaşıyordu. (YH)

İngiltere Parlamentosu mültecileri Ruanda’ya gönderme planını onayladı

$
0
0

İngiltere hükümetinin, düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderme konusunda aylardır hukuki ve etik tartışmalara yol açan planı parlamentoda kabul edildi. Oylama öncesinde Başbakan Rishi Sunak, Ruanda’ya nakillerin Temmuz ayında başlaması için çalıştıklarını bildirmişti.

DW Türkçe‚de yer alan habere göre, parlamentonun üst kanadı Lordlar Kamarası, yasa tasarısına karşı direnişini sona erdirerek tasarıyı kabul etti. Seçilmemiş üyelerden oluşan Lordlar Kamarası, seçilmişlerden oluşan parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası’nın üstünlüğünü tanıyarak değişiklik önergelerinden vazgeçti. Lordlar Kamarası daha önce Ruanda yasasıyla ilgili beş değişiklik önergesi vermişti.

Oylama öncesinde açıklama yapan Başbakan Sunak, Lordlar Kamarası’ndan yasa tasarısını bloke etmeye son vermesini istemiş, „Neredeyse iki yıldır rakiplerimiz teknelerin gelişini sağlamak ve uçuşları engellemek için her tür numaraya başvurdular. Ama artık yetti. Artık aldatmaca yok, başka gecikme yok“ ifadelerini kullanmıştı.

Aktivistlerden „mücadele sürecek“ mesajı

Hükümet, düzensiz göçmen taşıyan küçük teknelerin Manş Denizi’nden İngiltere’ye gelişini engellemeyi hedefliyor. Düzensiz göçmenlerin bir bölümünün Ruanda’ya gönderilmesi yoluyla İngiltere’nin cazibesinin azaltılması ve caydırıcı etki amaçlanıyor. Tasarının ilk hali mahkemelerden dönmüş, hükümet planda değişikliklere gitmişti.

Ancak insan hakları aktivistleri Ruanda planına karşı mücadeleyi sürdürme sözü verdi. Tasarının parlamentoda onaylanmasına rağmen Ruanda’ya gönderilme işlemlerinin hala mahkemelere götürülebileceğine işaret ediliyor.

Sunak’ın genel seçim hesabı

Muhafazakar Parti lideri Rishi Sunak, siyasi geleceğini Ruanda anlaşmasına bağlamış durumda. Bu yılın sonlarına doğru yapılması planlanan seçimler öncesinde anketler, rakip İşçi Partisi’nin arayı açtığını gösteriyor. Başbakan Sunak, siyasi geleceğini „tekneleri durdurma“ vaadiyle Ruanda anlaşmasına bağlamış durumda. Önümüzdeki hafta yapılacak yerel seçimler de genel seçimler açısından bir ön test özelliği taşıyor.

İngiltere’ye teknelerle varan düzensiz göçmen sayısı 2018’de 299 iken 2022’de 45 bin 774’e yükselmiş, hükümetin insan kaçakçılarına yönelik operasyonları ve Arnavutların geri gönderilmesiyle ilgili Arnavutluk ile varılan anlaşmanın da etkisiyle bu sayı geçen yıl 29 bin 437’ye gerilemişti.

„Hiçbir yabancı mahkeme bizi durduramaz“

Ruanda’ya ilk uçuşların 10-12 hafta içinde başlayacağını açıklayan Sunak, kaç kişinin gönderileceği, uçuşların ne zaman gerçekleştirileceği gibi konulardaki soruları yanıtlamadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını uygulamama konusunda da hazırlık yaptıkları mesajını veren Sunak, „Biz hazırız, planlar hazır ve bu uçuşlar ne olursa olsun gerçekleştirilecek. Hiçbir yabancı mahkeme bizi durduramaz“ dedi.

İngiltere Yüksek Mahkemesi de tasarının ilk halini geri çevirmiş, hükümetin düzensiz göçmenlerin güvenliğini garanti edemediği gerekçesiyle uçuşları engellemişti. Bunun üzerine hükümet Ruanda ile yeni bir anlaşma imzalamış ve Doğu Afrika ülkesini güvenli ülke ilan etmişti.

Thyssen-Krupp Schulte’de 450 işçi işten çıkarılıyor

$
0
0

Thyssen-Krupp tekeli bünyesinde faaliyet sürdüren Thyssen-Krupp Schulte’de her beş işçiden birisinin işten atılması gündemde. Merkezi Essen’de bulunan tekel Çarşamba günü yaptığı açıklamada, 2 bin 300 işçiden yaklaşık 450’sininin işten çıkarılacağı duyuruldu. Buna gereçe olarak da yeniden yapılanma gösterildi. Bu kapsamda 40’tan fazla üretin yeri kapatılacak. (YH)

AfD’nin Rus ve Çin istihbarat örgütleriyle bağlantısı soruşturuluyor

$
0
0

Almanya’da aşırı sağcı ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin Rus ve Çin istihbarat örgütleriyle bağlantısı tartışılıyor. Partinin bazı milletvekillerinin her iki ülkeden yüksek miktarda para aldığı iddia ediliyor.

Geçtiğimiz pazartesi günü AfD Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve liste başı adayı Maximillian Krah’ın çalışanlarından birisi Çin istihbarat örgütü hesabına ajanlık yaptığı gerekçesiyle Federal Savcılık tarafıdan sürdürülen soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. Ardından Krah hakkında Rusya ve Çin’den para aldığı iddiasıyla ön soruşturma başlatıldı. Federal Savcılık özellikle Krah’ın Rusya’dan para aldığı üzerinde duruyor. MDR televizyonunda yer alan haberde, Federal Savcılık Krah hakkında ön soruşturmanın başlatıldığını doğruladı.

Krah ise sosyal medya hesabı üzeriden yaptığı açıklamalarda iddiaları kabul etmedi. Ancak çarşamba günü 9 Haziran’a yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri kampanyasını başlatan AfD eş başkanlarının basın toplantısında Krah yer almadı. Ancak kendisinin lise başı adayı olmaya devam ettiğini ifade etti.

RUSYA’DAN GELEN ŞÜPHELİ MESAJLAR

Der Spiegel dergisi ve ZDF televiztonunun “Frontal” adlı haber programında geçen hafta Krah’ın Aralık ayında ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) tarafından Kremlin’e yakın kaynaklardan gelen olası ödemeler konusunda sorgulandığını bildirdi. Putin’in sırdaşı Viktor Medvedchuk’un ekibine mensup Rusya yanlısı aktivist Oleg Voloshyn, Krah’a şüpheli sohbet mesajları göndermişti. Mesajda Krah’a “teknik masraflar” için “tazminat” sorununun çözüldüğüne dair güvence veriyor. Mayıs ayından itibaren “her şey Şubat ayından önce olduğu gibi olacak” mesajı gönderdi. Bu ifade Krah’a bir süredir gizli ödeme yapılmış olabileceğini düşündürüyor.

İddialar bir süre önce Çek hükümetinin Mart ayı sonunda yaptırım uyguladığı Rusya yanlısı internet sitesi “Voice of Europe“de (Avrupa’nın Sesi) yer almıştı. Oleg Voloshyn’in yakın ilişkide olduğu Putin’in sırdaşı Viktor Medvedchuk’un bu işin arkasındaki isim olduğu söyleniyor. Krah’ın her ikisini de yıllardır tanıdığı da iddialar arasında.

Öte yandan Krah’in pek çok kez Çin’e gittiği ve ordandan da para almış olabileceği ileri sürülüyor. Çin doğumlu ve Çin istihbarayı hesabına çalıştığı ileri sürülen çalışanı tarafından organize edilen gezilerde Krah, bir çok devlet temsilcisiyle bir araya geldi. Yürütülen soruşturma nedeniyle Avrupa Parlamentosu tarafından Krah’ın dokunulmazlığının kaldırılabileceği ifade ediliyor.

DANIŞMANI TUTUKLANMIŞTI

Federal Savcılık 21 Nisan günü Maximilian Krah’ın 43 yaşındaki Çin doğumlu Jian G.’nin yıllardan beri Çin istihbarat ötgütü için ajanlık yaptığı Almanya’daki güvenlik birimleri tarafından tespit edildiği gerekçeisyle tutuklamıştı.

Alman vatandaşı olan G.’nin Almanya’da üniversite okuduğu sonra da işveren olarak Almanya’da aktif çalışmalar yaptığına dikkat çekilerek, 2019’da AP’ye seçilen Krah’ın Brüksel’deki ekibe aldığı ifade edildi. Kısa bir süre sonra ise Krah’a Çin’e yaptığı ziyarette eşlik etti. Alman güvenlik birimleri G.’nin en geç bu tarihten itibaren Çin istihbaratı hesabına çalışmaya başladığını ileri sürüyor. G.’nin Almanya’da sürgünde yaşayan Çinli muhalifler hakkında bilgiler toplayarak istihbara ilettiği ileri sürülüyor. Yine AP’deki çalışmaları konusunda da Çin’i bilglendirmekle suçlanıyor.

Die Zeit’te yer alan habere göre Jian G. 10 yıldan fazla bir süre önce Alman güvenlik birimlerine ajanlık başvurusunda bulunmuş. Ancak bu başvurusu Çin devleti lehine çalışma yapmak istediği olarak ele alınarak reddedilmiş.

Çin devletinin Tayvan politikasına tam destek veren G.’nin aynı zamanda bir çok Çinli muhalifler görüşmeler yapması kuşkuların oluşmasına yol açmış. Çinli muhaliflerin kurduğu bir grupta genel sekreterlik görevinde de bulunan G. Eşiyle birlikte Brüksel’in yanı sıra Dresden’de yaşıyordu. (YH)

Getir Almanya piyasasından çekiliyor

$
0
0

Yemek ve içecek dağıtım şirketi Getir, rakibi Gorillas’ı satın aldıktan yaklaşık 1,5 yıl sonra Almanya’dan çekilmeye hazırlanıyor. Wirtschaftswoche’nin haberine göre, şirket Türkiye iç pazarına odaklanırken diğer Avrupa pazarlarındaki faaliyetleri de Mayıs ayı ortasında durdurulacak. Şirket konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Basında yer alan haberlere göre şirket 15 Mayıs’ta ülke piyasasından çekilecek. İddiaya göre Almanya’daki bin 800 çalışanın bir kısmı bu hafta başında işten çıkarıldı. Depolar kalan üç hafta boyunca kademeli olarak kapatılacak. Bu sadece Getir markasının değil, Gorillas’ın da kapanacağı anlamına geliyor. Getir, Gorillas’ı Aralık 2022’de 1,2 milyar dolar değerinde bir anlaşmayla satın almıştı.

Teslimat hizmeti sunan şirket hizmeti 2015 yılında Nazım Salur, Tuncay Tutek ve Serkan Borancılı tarafından kuruldu ve altı yıl sonra yurt dışına açıldı. Start-up, 2022’nin sonunda rakibi Gorillas’ı satın aldı. Yakın zamanda Berlin’deki start-up Flink’in devralınması da tartışıldı. İçeridekilere göre bu anlaşma artık masadan kalktı. Şirket, Aralık 2023’te ABD’nin Chicago ve Boston şehirlerinden gizlice çekildi. ABD’de kalan tek lokasyon olan New York’la ilgili ne olacağı ise belirsizliğini koruyor.

 


Hollanda’da metal sektörü 24 saatlik greve çıkıyor

$
0
0

İsmail Bozkır / Rotterdam

FNV Metal sendikası, Kuzey Hollanda ve Utrecht’teki Metaal & Techniek’te çalışan üyelerini, iyi bir toplu sözleşme için cuma günü 24 saatlik greve çağırdı. Bu çağrı, işverenlerin kısa bir süre önce bu amaçla verilen ültimatomu reddetmesinin ardından yapıldı. Pazartesi günü ilk 24 saatlik grev Friesland ve Noordoostpolder’da başladı. Salı gün de Twente ve çevresinde grevler gerçekleştirildi. Perşembe günü ise Güney-Batı bölgesinde ve Kuzey Brabant’ta greve gidildi.

Hollanda’daki en büyük TİS

Sektördeki yaklaşık 360 bin çalışanı ve 36 bin işvereni kapsayan TİS, Hollanda’daki en büyük TİS olma özelliği taşıyor. TİS, teknik tesisat şirketlerini, metal işleme şirketlerini, yalıtım şirketlerini, karoseri şirketlerini ve altın ve gümüş endüstrisini kapsamakta. Sözleşme süresi 31 Mart 2024 tarihinde sona ermiştir.

Büyük hayal kırıklığı

FNV toplu iş sözleşmesi müzakerecisi Peter Reniers yaptığı açıklamada “En önemli toplu iş sözleşmesi taleplerimizi, özellikle de gençlere ücret, ağır çalışma koşulları ve nesiller anlaşması alanlarındaki taleplerimizi karşılama konusundaki isteksizlik ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor. Geçtiğimiz toplu sözleşme döneminde satın alma gücümüzden büyük ölçüde feragat ettik, ancak işverenler bundan tamamen habersiz görünüyor. Sektörün enerji dönüşümü, otomasyon ve dijitalleşme gibi geleceğin zorluklarına gerçekten hazırlanması gerekiyor. Bunun için de yeni TİS’in geleceğimiz için güvenceli bir olması gerekli” dedi.

İşverenler vasıflı çalışanlarına değer vermiyor

FNV Metal Kuzey Hollanda Yöneticisi Jan Wit ise şu açıklamayı yaptı: “Özellikle de son yıllarda yaşanan büyük fiyat artışları göz önüne alındığında, işverenler bu son teklifle vasıflı çalışanlarını takdir etmiyor. Dahası, gençlerin ücretlerine inatla bağlı kalarak genç işçileri dezavantajlı duruma düşürüyorlar. Onlar da profesyonel olarak olgun bir maaşı hak ediyorlar. Erken emekli olmak isteyen yaşlı meslektaşlar da köşeye sıkıştırılıyor. İşverenler vasıflı işçi sıkıntısı çektiklerinden yakınmaktadır. Üst düzey bir toplu sözleşme, sektöre çok ihtiyaç duyulan işçi akışını iyileştirebilir ve her şeyden önce nitelikli çalışanları elde tutabilir.”

FNV Metal’in toplu sözleşme (TİS) talepleri

Ücretler: Ekim 2022’den bu yana biriken enflasyon birikimini onarmak için 1 Nisan 2024’ten itibaren ücretlere yüzde 10.1’lik yapısal bir artış. Yapısal satın alma gücü iyileştirmesinin bir parçası olarak, maaşlarda aylık brüt 100 avroluk bir ücret artışı dahil edilmelidir. Bu TİS, 1 Nisan 2024 başlamak üzere 1 Nisan 2025 geçerli olmalı.

  • Gelecekteki enflasyon gecikmelerini önlemek için otomatik fiyat telafisi uygulamasının başlatılması.
  • Gençlik ödeme sınıflandırılması kaldırılmalı. Sektör gençler için çok daha cazip hale getirilmeli.

Erken emeklilik planı: Mevcut erken emeklilik planı programı süresiz olarak uzatılmalı. Buna ek olarak, taraflar mali alan da erken emeklilik planının güvenceye almalı ve ağır hizmet programının daha da iyileştirilmesini ortaklaşa destekleyeceklerini ve savunacaklarını kabul edilmeli.

 Nesil anlaşması:

Yaşlı çalışanların daha az çalışıp sağlıklı bir şekilde emekli olmalarını sağlarken aynı zamanda gençlere de katılım şansı vermektedir. Başlangıç noktası, yaşlı çalışanların daha kısa çalışma haftaları ile boşalan saatlerin (kalıcı) bir iş sözleşmesi ile yeni gelenler tarafından doldurulmasıdır.

Çalışanlar, yüzde 60-80-100 ve yüzde 70-85-100 seçeneklerinden birini seçerek kuşak anlaşmasına katılma hakkına sahip olacaktır. Buna ek olarak, kuşak paktına katılımın ancak çalışanların izin birikimlerini en az 296 saate düşürmeleri halinde mümkün olduğu yönündeki (mevcut) koşul kaldırılmalıdır.

Staj ödeneği

Tam zamanlı stajlar için aylık en az 500 avro tutarında zorunlu asgari staj ödeneği getirilmesi.

Alman misafir, Türk döneri ve derin mevzular

$
0
0

YÜCEL ÖZDEMİR

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ın üç günlük Türkiye ziyaretinden geriye kalan en önemli sahnelerden birisi Berlin’den götürdüğü 60 kiloluk döneri kesmesi oldu. Tarabya’daki Alman Büyükelçiliğinin rezidansında üçüncü nesil dönerci Arif Keleş’in yanında kestiği döneri misafirlerine ikram eden Steinmeier’ın vermek istediği mesaj, “Almanya’ya göç eden Türkler ülkemizin inşasına katkıda bulundular, ülkemizi güçlendirdiler ve bu nedenle de toplumumuzun parçası haline geldiler” oldu.

Bu mesajı dönerle vermek tam anlamıyla klişe bir yaklaşım. Zira 31 Ekim 1961’de Türkiye ile Almanya arasında imzalanan iş gücü anlaşmasından sonra Sirkeci Garı’ndan Almanya’ya doğru yola çıkan ve Münih merkez tren istasyonunun 11. perona varan trenden inip Almanya’ya ayak basan işçilerin gittikleri ilk yer döner imalathanesi değil, demir-çelik fabrikaları, işçi yurtlarıydı. Sanayiden inşaata, madenden dokumaya farklı sektörlerde çalışan “misafir işçi”lerin Almanya’nın kalkınmasına yaptıkları katkılar elbette çok fazla. Ama bunu yapan sadece Türkiye’den gelen işçiler de değildi. Güney Avrupa ülkelerinden işçilerin de katkısı çok büyük.

Durum böyle olduğu halde Steinmeier’ın döneri Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin sembolü haline getirmesi, emek göçü tarihini “ekmek arasına” sıkıştırmaya dönüşüyor. Bu durumda Steinmeier’ın İtalya’ya pizza, Yunanistan’a gyros, İspanya’ya paella götürmesi gerekiyor.

Ayrıca dönerin Almanya’daki tarihi Türkiyelilerin Almanya’ya göçten çok sonra başlıyor. Pek çok kaynakta Almanya’da dönerin ilk olarak, göç anlaşmasının üzerinden 11 yıl geçtikten sonra 1972’de Berlin’de yapıldığı yazılıyor. 2019’da Frankfurter Rundschau gazetesinde yayımlanan bir haberde ise ilk dönerin 1969 Baden-Württemberg eyaletinde bulunan Reutlingen’de Bursalı Nevzat Salim tarafından yapılıp satıldığını yazıyor.

Dönerin Almanya yolculuğu emek gücünden çok sonra başladığı halde Steinmeier’ın her şeyi dönerle tasvir etmesi “yarım porsiyon” gibi yarım gerçek olarak duruyor. Zira meselenin kendisi devasa bir emek göçü ve bugüne kalanlardır.

Bu “bugüne kalanlar”ın büyük kısmı Steinmeier’ın heyetinde yer aldığı halde gölgede kaldı, gözükmedi ya da gösterilmedi. Türkiye kamuoyu da bunlarla pek ilgilenmedi. Kameralardan Almanya’ya yansıyan asıl olarak 60 kiloluk döner olunca, Almanya’daki Türkiye kökenli gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar haklı olarak sosyal medya hesaplarından buna tepki gösterdi. 63. yılına giren Türkiye’den Almanya’ya göçün geldiği aşama elbette başlangıç yıllarında olduğu gibi değil ve döner ve dönercilikle sembolize edilemez. Bugün Almanya’da hayatın her alanında Türkiye kökenli göçmenleri görmek mümkün ve bunların yarısı Alman vatandaşı. Yani Almanyalı.

Bugün Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri geleneksel klişe döner-kebaba sıkıştırmak, her ne kadar sözde “Almanya’nın parçası oldukları”nın altı çizilse de gerçekte bunu normalleştirilip içselleştirilemediğini de gösteriyor. Keza, Türkiye kökenli göçmenleri döner-kebap klişesine indirgemek ön yargıları azaltmıyor, tersine bunca yıldır döner-kebaptan öteye gidemeyen bir grup algısı güçlendiriyor.

Türkiye’den Almanya’ya göçün ya da Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin tarihinin iki yüzü var. Birincisi ağır çalışma koşullarını, aşırı sömürüyü, yoksulluğu, özlemi, hasreti, ayrımcılığı, yabancı düşmanlığını, ırkçı saldırıları temsil eden karanlık yüz. İkincisi de yeni nesilleri, birlikte yaşam yönünde atılan adımları, kurulan dostlukları, yapılan evlilikleri, her türden haksızlığa karşı verilen ortak mücadeleyi, Almanya’yı yeni vatan haline getiren aydınlık yüzdür. 1961’den bu yana olanları ifade eden bu iki yüzden birisi gösterilmediğinde tarihsel kesitin de yarısı yok sayılmış oluyor. Bu nedenle dönerin merkezinde olduğu Steinmeier’ın gezisinde gösterilenler çok yüzeysel kalıyor.

İnsanları kökenlerine, etnik kimliklerine, geldikleri ülkelere göre sınıflandırıp kategorileştirme, klişelere indirgeme anlayışı devam ettiği sürece benzer yaklaşımlar hep varlığını sürdürecek. Halbuki Steinmeier, Türkiye ziyaretine başladığı gün yayımlanan “Wir” (Biz) adlı kitabında klişelerden daha ileri bir tutum sergiliyor. “Biz”e Almanya’ya yaşayan bütün göçmenleri dahil ederek, onların da artık Almanya’nın parçası haline geldiğine işaret ediyor.

Hatta daha da ileri giderek, “21. yüzyılda artık tam anlamıyla homojen ulus devletler yok. Muhtemelen hiçbir zaman da olmadı. Siyasi gerçeklik bizi, toplumumuzun, diğer toplumlarda olduğu gibi, farklı kökenler, farklı inançlar, yönelimler ve yaşam biçimleriyle karakterize olduğu gerçeğini kabul etmeye yönlendirmektedir. Çeşitlilik modern toplumun ayırt edici özelliğidir” (sayfa 8) değerlendirmesini yapıyor.

Erdoğan ile yapılan görüşmede de Türkiye kökenli göçmenlerin durumunun ele alınması aslında her iki devletin Türkiye kökenli göçmenler üzerinde egemenlik hesapları yaptığını bir kez daha gösteriyor. Etki altına alma, yedekleme üzerinde kurulu bu hesapların birlikte yaşamın önünde önemli engelleri oluşturduğu, ön yargıları körüklediği ise açık.